top of page

Ben ne yapıyorum?

  • Yiğitcan Erkan
  • 18 Tem 2022
  • 3 dakikada okunur

Kendime mesleğimi sorduğumda, birkaç kelime ile anlatamıyorum. Aklıma gelen kelimelerin içi çok boşaltıldığı için de içime sinmiyor. Basit tanımlar var, havalı tanımlar var. Tam bir tanım yok. Herhalde yaptığım işin özü, insanlar arasındaki ilişkilerin kurulmasını ve sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlamak diyebilirim. Pek çok mesleğin özü bu değil mi diye sorduğumda da, hiç öyle olmadığını görüyorum. Mesleklerin ortak özü, kişinin kendi ilişkilerini başkaları ile kurmak ve yönetmek olabilir. Ancak çok az işin özü başkaları arasında sürdürülebilir ilişki kurmaya vesile olmak.


Hangi meslekler arasındaki ilişkileri kuruyorum?


Uzun süre pek çok avm’nin konsept ve mimarisinin geliştirilmesinde önemli görevler üstlendim. Bazıları yurt dışından gelen dünyaca ünlü konsept mimarları ile son derece başarılı (ve bence dünyadaki pek çoğundan daha iyi olan) yerli uygulama mimarları, mimarlarla mühendisler, mimarlarla otopark, güvenlik ve temizlik uzmanları, mühendislerle yürüyen merdiven ve asansör uzmanları, perakendeciler ile mimarlar, perakendeciler ve hukukçular, kiralama ve yönetim ekipleri ile tüm bu farklı meslek grupları ve her biri ile yatırımcılar, yatırımcılarla bir de finansçılar, reklam ajansları, sonrasında perakendecilerin kurmayları ve yöneticileri, hukukçuları, ardından bu defa perakendecilerin mimarları, mühendisleri, vs. Hatta Türkiye’de farklı projelere çocuk eğlence alanları geliştirmek üzere dünyanın önde gelen pek çok konsept geliştirme firması ile temasa geçme şansım oldu (en eğlenceli kısımlardan biriydi).


En önemlisi de, başından sonuna benim her biri ile ilişkilerim, ekibimle ilişkilerim, ekibimin birbiri ile ve tüm bu saydığım mesleklerle ilişkileri, benim yöneticilerimle ilişkilerim, vs. idi. Mimarlığın ilkelerine, mühendisliğin ilkelerine, hukukun ilkelerine, finansın ilkelerine, yatırımcıların değer ve beklentilerine hakim olmam gerekti ki, her birini bir diğeri ile en optimum noktada buluşturabileyim, ortaya doğru bir iş çıksın. Tek bir projede onlarca insanın birbiri ile sağlıklı bir ilişki kurmasını, birbirlerinin fikirlerine önem vermesini, anlamasını, kendi işlerini değil birbirlerinin işlerini kolaylaştırmayı istemeyi bir ilke edinerek, aslında kendi işlerini kolaylaştırmayı, kişisel hedefleri ortak hedefe yönlendirmeyi, tüm bunları da son derece zorlu bir piyasada, para ve zaman baskısı altında yapmayı sağlamayı meslek edindiğimi farkettim. En zoru da kendi egomu bastırmak, inandığımdan gerektiğinde bir adım geriye çekilmeyi, bazı zamanlarda da tümüyle vazgeçmeyi içime sindirmek oldu. Dürüst olmam gerekirse en eğitici kısmı da bu idi. Tüm bu ilişkilere tek bir projede değil, bir çok projede dahil olunca, bu defa her meslek grubundan farklı şirket ve kişilerle çalışarak, meslek grupları içindeki farklı ekollerle de tanıştım. Öyle bir an geldi ki, autocad projesini açtığımda, bunu şu mimarlık firması çizmiş, o firmadan da şu şu kişiler çalışmış diyebilir hale geldim.


Çok az meslek bu kadar disiplinlerarası ilişki kurmamıza olanak sağlıyor. Bu harikulade bir şey. Her bir meslek grubu ile yaşanan tecrübe, hayata bakışınızı ve işinize olan yaklaşımınızı derinleştirip, zenginleştiriyor. Donanımlarınızı artırıyor. Sizi yetkinleştiriyor, empati kurma yeteneğinizi iyice güçlendiriyor ve her şeyden önce karşınızdakine saygı duymayı bir refleks haline getiriyor. İçine girdikçe ne denli zor bir iş yaptıklarını anlıyorsunuz. İlk sormanız gereken soru, “Ben bunu yapabilir miydim?” Kem küm ediyorsanız, önce şapkayı bir çıkarıp saygıyla eğilmek gerekiyor. Hayran olduğum ve kendime rol model seçtiğim çok insanla tanıştım. Müthiş çalışkan, müthiş yaratıcı ve zeki insanlar girdi hayatıma. Tabii skalanın öteki ucundan bolca insanla da tanıştım, bu tanışıklıklar da bana zaman zaman oldukça ağır, ancak değerli dersler verdi. C’est la vie..


Bir de, sanırım satış ve pazarlamacıyım diye de özetleyebilirim. Çocukken pide de sattım, manavda da çalıştım. Lisede pul da sattım, boğaz turları ve partileri de organize ettim. Üniversitedeyken Tahtakale’de ve Kemeraltı’nda da oyuncak sattım, Almanya’da da, Hong Kong’da da. Puzzle ve kutu oyunu da geliştirdim, üçüncü dalga kahve ekipmanı olan %100 el yapımı bakır dripper da ürettim, motorsiklet customize da ettim. Ayakkabı dahi sattım, koli taşıdım, depoda da çalıştım, satışa çıkıp müşterinin önünde eğildim, ellerimle ayakkabılarını giydirdim. Restoran konsepti geliştirdim, menü hazırladım, ekip kurdum. Hayalimdeki markalar üzerinde de halen zaman zaman çalışıyorum, isimler tescilliyorum, marka olmayı anlamaya çalışmama yardımcı oluyor. Zihnimi diri tutuyor. İran’a department store dahi kurgulamışlığımız var. İran'ın ilk modern department store'u oldu. Suriye’ye, Kırgızistan’a, İran’a ilk giden ekipler arasında olduk. Dünya devi Alman firmasında da çalıştım, yerel kiralama firmasında da. Arsalara proje de geliştirdim, değerleme raporu da yazdım, konsept de geliştirdim, marka karması ve fizibilite raporları da hazırladım, kiralama da yaptım, yapıyorum. Son 4 yıldır bir de tahsilat ile ilgileniyorum. Bana çok şey öğretti. Hepsinin özü bir, sürdürülebilir, anlamlı ilişkiler kurmak, bu ilişkilerden ortak değerler yaratmak.


Günün sonunda, harika ilişkiler kurdum. Hiç ilgisi olmayan bir konu ile ilgili, konuyla ilgisi olan tarafları bir araya kolaylıkla getirip, “ihtiyacı olan ile bu ihtiyaca somut yanıtlar veren” kişi ve kurumları tanıştırmak, bir nevi ilgi alanım oldu. Sadece bir kısa sohbet, hal hatır sorma, yapılan işe olan merak, ya da bir ihtiyacın kulağıma gelmesi, bununla ilgili daha önce yapmış olduğum bir görüşme, zihnimde yanan bir ışık, bir telefon, bir buluşturma, sonrası kişiler arasında.


Daha güzel ne olabilir?


Tanıştığım, artık görüşemediğim ve hala görüşmekte olduğum tüm değerli insanlara, bana kattıklarından dolayı teşekkür ediyorum.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Ne Zaman Endişelenmeliyiz?

Bir alışveriş merkezinin geleceği için kaygılanmanın doğru zamanı, potansiyel tehdidin ortaya çıktığı an değildir. O an beklenirse, geç...

 
 
 

Comments


bottom of page